İSLAMDA KARDEŞLİK VE TOPLUMSAL DAYANIŞMA

İsrafil KİRACI


İnsanın sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için tolum hayatına ihtiyacı vardır. İnsanın mutluluğu ve huzuru ise toplumun huzur ve mutluluğuna bağlıdır. Toplum halinde yaşamanın dini, ahlaki ve örfi bir takım kuralları vardır. Toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın temeli olan bu kurallara uyulduğu ölçüde fert ve toplum huzura erme imkânı bulmaktadır. Bu kurallardan birisi de yüce kitabımız Kur’an’da “Kötülük ve düşmanlıkta değil; iyilik ve güzellikte yardımlaşmak” olarak özlü bir şekilde dile getirilmektedir. Dinimiz fertlerin birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmalarını, inanç ve takvadan kaynaklanan kardeşliğin bir gereği olarak görmektedir. Aynı şekilde fert ve toplum hayatında iman ve takva ilkesinin yerleşebilmesi için bu dayanışma gereklidir.

     Yüce kitabımız, kardeşlik duyguları içerisinde dayanışma amacıyla bir araya gelen kimseleri övmüş ve onlara Allah’ın rahmet edeceğini şu ayeti kerime ile bildirmiştir. ”Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasülüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir. Hüküm ve hikmet sahibidir.”(Tevbe 9/71)

     Kardeş olmak, sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak ve bunu her türlü çalışma ve davranışında göstermektir. Bir toplumda zengin-fakir, amir-memur, işçi-işveren, bilen-bilmeyen kısacası tüm fertler kardeşlik bilinciyle yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olduğu zaman, Yüce Allah’ın yardımına mazhar olacakları unutulmamalıdır. Bunun sonucunda, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak gibi huzur ortamının temel taşları olan değerler hayata geçecektir. Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik doğrultusunda olması gereken yardımlaşma ve dayanışma bütün bunları içeren bir hayat biçimidir. İslam dini bu hayat biçimini şekillendiren nice mesajlar içermektedir. Nitekim yüce Allah;”Mü’minler ancak kardeştirler” buyurmuş; sevgili peygamberimiz de “Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz ”hadisi şerifiyle, toplum dayanışmasının gereğini en güzel şekilde ortaya koymuşlardır. Bunun en canlı örneği de hicretin ilk yıllarında Mekke’den Medine’ye hicret ederek gelmiş olan muhacirler ile Medine’nin yerlisi olan Ensar arasında gerçekleştirilmiş olan toplu bir kardeşlik anlaşmasıdır.

İşte Medine’de gerçekleşen ilk inkılap:

Resulullah (s.a.v) Medine’ye gelip mescidi nebeviyi inşa ettikten sonra ashabı arasında gerçekleştirdiği İslam kardeşliğidir. Bu kardeşlik öyle sağlam bir temel üzerine oturtulmuş idi ki, aralarında kardeşlik akdi bulunan Mekke’li muhacir Müslümanlar Medine’li Ensar Müslümanlara mal noktasında varis olabilmekte idiler. Kur’an onların bu tutumunu bir örnek ve model olarak seçip gelecek insanlığa takdim etmiştir.

-“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı, içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.(Haşr/9)

Kendi ihtiyacı olduğu halde başkalarını tercih etmeye “İsar” denir.

Bunun en belirgin halini hiç şüphesiz ashabı kiramda  görmek mümkündür. Zira onlarda öyle bir kardeşlik anlayışı hâkimdi ki, kendisi muhtaç olduğu halde, diğer kardeşine nimet verilmesini tercih ederdi. Cahiliyye devrinin müşrik insanları, İslam ile şereflenince ve Hz. Peygamberimiz’ in o üstün terbiyesine girince, işte böyle bir şekil aldığı görülmektedir. Bu duruma onların nasıl geldiklerini anlamak için şu tarihi olaya bakılabilir:

Cahiliyye dönemi arapları, ateşli savaşlar ve düşmanlıklar içindeydiler. Özellikle Evs ve Hazreç kabileleri bu durumdaydılar. Bunlar arasındaki savaş 120 sene devam etti. Ta ki İslam dini geldi işte bu din sayesinde cenabı hak aralarında düşmanlık olan kabilelerin düşmanlık ateşini söndürdü, aralarını uzlaştırdı. Yıllarca bu insanların aralarını bulmak parayla, deveyle mümkün olmamıştı. Ama parasız ve pulsuz İslam nimetiyle Hz. Peygamber ’in gayretiyle insanların gönülleri kaynaştırlıdı.

     Kur’an’ı Kerim bu olayı bizlere sunarken buyurur ki:”Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de o kalplerinizi birleştirdi ve siz onun nimetiyle kardeş oldunuz. Ve siz uçurumun(ateş çukurunun) kenarında idiniz de o sizi kurtardı.(Ali İmran/103)

     Böylece asırlık düşmanlık, İslam kardeşliği potasında eridi. Kalplerindeki kin ve nefret lekeleri silinip temizlendi. Ruhları düşmanlıktan arındı. Allah’ın nimeti sayesinde birbirini seven, birbirine şefkatle bakan, kendileri muhtaç olsalar bile başkalarını kendilerine tercih eden,”Mü’minler ancak kardeştirler” ilkesine bağlanan kardeş oldular.

     Kardeşliğin en güzeli ashab arasında yaşanmıştır. Şöyle ki ashabı kiram arasında meydana gelen kardeşlik anlayışı, asırlarca hiçbir milletin o zamana kadar meydana getiremediği  destan olmuştur. İbn Ömer (r.a) der ki”Rasülü ekrem’in ashabından birine bir koyun kellesi takdim edildi. O zat, falanca benden daha açtır, kelleyi ona verin dedi. Öteki zatta aynı şekilde söyledi. Böylece kelle, yedi kişiyi dolaştıktan sonra aynı adama tekrar geri geldi. Çünkü en ihtiyaçlı adam o idi.”

     Ensar mallarını ve çocuklarını Allah ve Rasülü için terkeden muhacirler için Rasülüllah’a gelerek :”-Ey Allah’ın Rasülü! Hurmalıklarımızı bizimle kardeşlerimiz arasında paylaştır.” dediler. Rasülüllah (s.a.v)”Hayır olamaz” buyurdular. Ashabın güzidelerinden ve aşere-i mübeşşereden olan Abdurrahman b.Avf(r.a)Medine’ye geldiğinde, Efendimiz(s.a.v)onunla Sa’dibnireb’i el ensari arasında kardeşlik akdetti. Bunun üzerine Sa’d,Abdurrahman’a”-Kardeşim!Medineliler içinde en çok serveti olan benim.Bak ve malımın yarısını al dedi.Abdurrahmanb.Avf(r.a)”-Allah malını sana mübarek kılsın.Sen bana Pazar yerini gösterkafi “dedi.

     Değerli okurlar!

     Kardeşliğin en yüce mertebesi ashab-ı kiram arasında cereyan eden ve dünya tarihinde eşine ve emsaline rastlanmayan en güzel duygular, onlardan sadece miras olarak kalmıştır. Allah’a giden yolun aslında ilk durağı, kardeşlerde fani olmaktır. İmanın en sağlam halkası, kardeşliğini kendi nefsine tercih etmektir. Merhum Muhammed İKBAL’İN şu vecih sözü ne kadar kıymetlidir:

“-Mü’minin bana sertçe bakışı, kâfirin tebessümle bakışından daha kıymetlidir!”

     Bunu ileriye geçemeyen, yani kardeşini kendi nefsine tercih edemeyen kimsenin, bu yolda mesafe katetmesi hemen hemen mümkün değildir. İşte ashab-ı kiram efendilerimiz arasındaki kardeşlik anlayışı ve davranışı böyle idi. Onlar kardeşlerini nefislerine tercih ederler, hiçbir ayrım yapmazlardı. Onların bu hali şüphesiz ki, hakiki iman sayesindedir. Bununla beraber, insanlık hali karşılıklı atışmaları olduğu zaman da hak ve adaletle riayet ederlerdi. Özellikle aralarında bir anlaşmazlık çıktığı zaman, içlerinden birisi kalkıp iman telkinatında bulunur ve hep birlikte kelime-i tevhid ile imanlarını yenileyerek kendilerine gelirlerdi.

     Bu hususu şöyle örneklendirebiliriz;

     Ebu Zer (r.a) şöyle demiştir:

“Bir kere ben Bilal’i, anasından dolayı ayıplamıştım da, Nebiyyi Mükerrem (s.a.v)bana buyurdu ki:”-Ey Ebu Zer! Onu sen anasından dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, içinde henüz cahiliyye ahlakı kalmış bir kimseymişsin!’’ buyurdu. Bunun üzerine ben yanağımı yere koyup “Bilal, ayağıyla basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım” dedim.(Sahihi buhari tecridi sarihTercemesi  c.6 s.342)Görülüyor ki Efendimiz’in rahle-i tedrisatından geçen ashab-ı kiram efendilerimiz hatadan dönmenin ne büyük bir fazilet olduğunu böylece insanlık alemine sunmuş oluyorlar. Bunun için şu söz ne kadar yerindedir:

-Kişi hatasını kabul etmeden irfan sahibi olamaz.

     Bu olay üzerine Rasülullah (s.a.v)buyurdu ki:”Bunlar sizin kardeşlerinizdir. Allah onları sizin, eliniz altına tevdi etti. Her kimin eli altında kardeşi bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin ve onlara gücü yetmeyecek zahmetli işler yüklemesin. Şayet yüklerse yardım etsin.(S.BuhariT.sarih.tercemesi c.1-s.43)

     Sevgili peygamberimiz(s.a.v)bir başka hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:

“Birbirinize haset etmeyiniz. Alış verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın durmayınız. Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığınızı bozmayınız. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz.

(Müslim Riayzussalihıynterceme c.1 no:233)

     Gönüllerimizdeki iman bağını, kardeşlik bağını kuvvetlendirelim. Birbirimizle çekişmeyelim. Birbirimizi sevelim sayalım. Bizi birbirimize düşüren her türlü davranıştan uzak duralım. Kardeşlerimizin arasını düzeltelim. Bütün ayrılıkları, ikilikleri, kin ve düşmanlıkları İslam’ın şefkat ve rahmet suyu ile temizleyelim. Kesinlikle bilelim ki, İslami birlik ve kardeşliğimizi kuramadığımız müddetçe, gerçek Müslüman olmanın şeref ve haysiyetini alnımızda bir nur olarak ebediyyen taşımamız mümkün değildir. Rabbimiz birlik ve beraberliğimizi tesis edebilmeyi nasip eylesin. Ayrılıktan, tefrikadan muhafaza buyursun.

Milli şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleri konumuza ne güzel ışık tutuyor:

Hani, milliyetin islam idi… Kavmiyyet ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydına milliyetine.
"Arnavutluk" ne demek? Var mı şeriatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri
Arabın Türke; Lazın Çerkeze, yâhud Kürde;
Acemin Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta "anasır" mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyeti telin ediyor Peygamber,
En büyük düşmanıdır  ruh-ı Nebi tefrikanın;
Adı batsın onu İslâma sokan kaltabanın!"

 

Yazarın Eski Yazıları